tag:blogger.com,1999:blog-78658660026936659072024-03-06T09:27:40.776+03:00MehmetGökkaya.ComBir Köşeye Biriktirip Buraya Yazdıklarım...Mehmet Gökkayahttp://www.blogger.com/profile/03813271164643455448noreply@blogger.comBlogger145125tag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-91808382798091013512023-10-07T12:51:00.002+03:002023-10-07T12:51:46.474+03:00Keşke Tanımasaydım Seni<p><b><i>
Keşke tanımasaydım seni <br />
Omuzlarıma bu kadar yük binmezdi o zaman <br />
Gözlerim ağlamayı bilmezdi <br />
O kadar sık kalbim çarpmazdı böyle delicesine,
<br />
Benim de ellerim sımsıcak olurdu mutlaka <br />
Geceleri asla uykusuzluk çekmezdim sabaha kadar
<br />
Rüyalarım hatta tatlı hayallerim olurdu <br />
Duygusuzca düşünmezdim yokluğunda günlerimi,
saatleri hep <br />
Hiç üşümezdim böylesine ölü soğukluğunda <br />
Hırsım takip etmezdi beni, kötü kader <br />
Kan çanağına dönmezdi gözlerimin ta içi. <br />
Kayan yıldızlardın bende farklı dilekler tutardım,
<br />
Duyardım, anlardım yanımda konuşulanı, <br />
Hayretim bu kadar artmazdı o zaman <br />
Ben de gülerdim zaman zaman <br />
Deniz ve mehtap benim için önemli olurdu. <br />
Hele kara saplı bıçak dostum olmazdı sırtımda
<br />
Güneşsiz dünyamda kavrulmazdı ciğerim <br />
Beynim ise böylesine hırçın ağlamazdı. <br />
Kar yüreğime damla damla vurmazdı. <br />
Gözyaşım ruhumu daraltmazdı, benliğimi sıkıştırmazdı.
<br />
En tiz sesiyle çığlıklar atmazdı göğsüm. <br />
Simsiyah yankılar oluşturmazdı uykumda. <br />
Saçıma sakalıma bende bakardım. <br />
Delicesine bütün gücümle sigaramı çekmezdim.
<br />
Ya da keşke tanımasaydım seni... <br />
Keşke... <br />
<br />
<br />
</i></b><i>Murat Göğebakan</i></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/CHfZ2pd046s" width="320" youtube-src-id="CHfZ2pd046s"></iframe></i></div><i><br /></i><p></p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-45454929251227706832023-10-07T12:43:00.008+03:002023-10-07T12:53:02.669+03:00Zaman YokBiliyorum kızgınsın. Kırgınsın.<br />
Söylemek istemediğin sözler dilinin ucunda.<br />
Hani biraz tutmayıp bıraksan kendini, hepsini yüzüme vuracaksın.<br />
Zor duruyorsun. Kibarlığından. Ya da doğru kelimeleri arıyorsun hâlâ...<br />
Yok... Boşuna arama.<br />
Sevginin arkasında bıraktığın her hece kaybolmuş sayılır...<br />
Derin bir kuyuda onlar şimdi; ulaşılmaz, karanlık, dipsiz...<br />
Bırak orda kalsınlar. Onlar çirkin. Dokunsan elini, dilini yakarlar.<br />
Canını acıtırlar. Benim de...<br />
Yüzünden, gözlerinden, dudaklarının titremesinden, bilmediğin bir<br />
melodiyi ıslığa dökme çabandan anlıyorum işte, kızgınsın...<br />
Senin olmayanları bırak, bana kendi kelimelerinle ulaş...<br />
Haydi söyle! <br />
Bağır, çağır, yüzüme haykır ama kızgınlığını yüreğinde saklama ne olur...<br />
Gözlerini kaçırma benden. Büyütme... Her şeyi hemen şimdi söyle.<br />
Affedeceksen şimdi affet beni...<br />
Zaman yok.</b></p>
<p><b> Doğru değil bu kadar uzak olman. Kendini uzaklara vurman...<br />
Zaman yetmezmiş gibi, bir de araya mesafeler koyman...<br />
Yollar, duraklar doğru değil... Bilesin. Boşuna bu kaçışın...<br />
Alıp kendini başka yerlere götürmen yeterli değil. Ben buradayım.<br />
Tam burada. Hiç değişmedi yerim. Bildiğin yerdeyim. Bildiğin gibi...<br />
Doğru değil bizi parçalaman. Kabul et bunu.<br />
İçin böyle istemiyor, farket, anla...<br />
Dokunacaksan şimdi dokun bana...<br />
Zaman yok.</b></p>
<p><b> Ben de bekleyebilirim kır çiçeklerinin,<br />
ıslak çimenler arasından boy atmasını...<br />
Ben de bekleyebilirim ılık lodosların coşturduğu bulanık denizin,<br />
küçük sandalları sahilde bir o yana, bir bu yana yatırmasını, ben de...<br />
Evet, ben de önce şiirler söyleyebilirim sana,<br />
sonra küçük çekingen notlar gönderebilirim.<br />
Doğru kelimelerin peşinde,<br />
ben de küçük adımlarla dolaşabilirim, ben de...<br />
Evet ben de bulduğum ilk aydınlık günde yanına gelip,<br />
ilk serin geceyi bekleyebilirim sevdiğimi anlatmak için...<br />
Ben de yüreğimi nadasa bırakıp bir süre,<br />
bir başıma labirentlerinde dolaşabilirim hayatın, ben de...<br />
Ama bunu yapmıyorum görüyorsun.<br />
Önce sevdiğimi bilmen gerekiyor diye düşünüyorum.<br />
Yaşam bunun ardından geliyor. Adımlarım böyle daha sağlam.<br />
Buna inanıyorum, bunu yaşıyorum...<br />
Hadi sen de yap bunu.<br />
Seveceksen şimdi sev beni...<br />
Zaman yok!</b></p><p><b><br />
</b><u><b>Fügen Ünal Şen </b></u></p><p><br /></p><p><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguJ0P0fmSC6hDnzLRY0U5GXMrtZ_002fkA4ooloXwnqT1dHg7P_oQGjRd15NbS2ZWrxMVGokQPakYL8p0S-mPtn5qU1QhgwyMn-N6soZpo5Sy5_ru-OiKo3HjpjTmGqQRoGk9iZ84X-yjGtXAa2pEKF8tY98_hU_aKOf04RjzYoZ-k4W9UrgZRACdtQw6W/s1380/anonymous-man-with-cracked-glass-effect_53876-126594%5B1%5D.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="920" data-original-width="1380" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguJ0P0fmSC6hDnzLRY0U5GXMrtZ_002fkA4ooloXwnqT1dHg7P_oQGjRd15NbS2ZWrxMVGokQPakYL8p0S-mPtn5qU1QhgwyMn-N6soZpo5Sy5_ru-OiKo3HjpjTmGqQRoGk9iZ84X-yjGtXAa2pEKF8tY98_hU_aKOf04RjzYoZ-k4W9UrgZRACdtQw6W/s320/anonymous-man-with-cracked-glass-effect_53876-126594%5B1%5D.jpg" width="320" /></a><u><b><br /></b></u></p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-16746721912760244282023-06-08T23:59:00.009+03:002023-06-08T23:59:45.671+03:00Ben Seni Unutamıyorum.. Bak ben seni unutmadımım pek
unutacak gibi de değilim.<br>
İçimde sana ait bir ağıtın bestesini yapmış gönlüm<br>
Gönlünden uzak, gönlünden habersiz<br>
belli ki seni daha çok ağlayacak, kan davası gibi bir şey bu sevda.<br>
Tek farkı ne öldürüyorsun ne de ölüyorsun<br>
lakin öyle büyük bir yara almışsın ki, iyleşemiyorsun
<br>
Sabahları yatağına vuruyor yalnız uyunan uykunun güneşi
kalbin sızlıyor açar açmaz gözünü.<br>
Bir kovalamaca başlıyor senle senin aranda<br>
işin en kötüsü kaçan da sen oluyorsun kovalayan da sen<br>
silahlarını kuşanıp düşüyorsun yola<br>
hayallerin de yanında bir hayat ısmarlıyorsun kendine.<br>
Nereye gitsen yüreğin aklında, neyi görsen anılar dikiliyor karşına<br>
vuruluyorsun ansızın<br>
işin en kötüsü vuran da sensin vurulan da sen oluyorsun yeniden
<br>
Tarifsiz bir son bahar döküyor gönlüm yapraklarını tek tek<br>
takvimler sanki sana inat daha yavaş yaşıyor günleri
daha da uzun yaşıyor geceler sanki
<br>
İlacı bulunmuyor nöbetçi eczanelerde bile sensizliğin
biten aşkın bitmeyen kederi yayılıyor damarlarından vücuduna<br>
bir de acı bir tebessüm var ya dudaklarında
işin en kötüsü gülen de sen oluyorsun ağlanacak hayatına.
<br>
Bak ben seni unutmadım unutacak gibi de değilim ne yazık
<br>
kıyılarıma vuruyor saklı şişelerde sana yazdığım notlar.
yastığımın altına gizlediğim güllerim, sürpriz hediyelerim<br>
sabahın ışığına kaçan tenimde kalan sevişmelerim.<br>
Ya seni kim gönderdi benden<br>
kim kıydı bana seni böyle severken.<br>
İşin en kötüsü giden sen oldun kalan ben.<br>
kaldığım yerdeyim, gittiğin gibiyim, hala sana aitim.
<br>
Zamanı hükümsüz saydım, günü birlik yaşadım gelincikler gibi<br>
gelincik kızılını<br>
hangi mevsimde açtın, hangi mevsimde soldun<br>
yağmur dualarından hep eli boş döndüm<br>
İşin en kötüsü hem kök oldum hem köksüz kaldım.<br>
<br>
Bak ben seni unutmadım, unutacak gibi de değilim ne yazık
<br>
Yokluğunun gecelerinde ne çok gök gürledi ve ben ne çok korktum.<br>
Sarılamadım hiç bir şeye <br>
hiç bir şey bırakmamışsın ki, bana bu günler için.<br>
Kendini yok etti seni gördüğüm rüyalar<br>
döktü son yaprağını da bana aldığın küpe çiçeği<br>
her kırılışın da ayrılığımıza onaramadı bana bakan fotoğrafın<br>
sessizlik, sessizlik şakaklarımda yaşlandı.<br>
<br>
Kaç akasya kokusu vurdu yüzüme seni hatırlatarak<br>
kaç asma üzüme durdu, kaç asır geçti çınar çınar hasrete ağlayarak<br>
kabulsüz dualarım da kaldın aminlerle avunarak<br>
İşin en kötüsü avutan da ben oldum avunamayanda<br>
<br>
Bak ben seni unutmadım, unutacak gibi de değilim ne yazık
<br>
Ömrümden, ömrümden yıldızlar kaydı dilekler tuttum<br>
adını sakladım gizlim bahçemde hercai menekşenin dibine<br>
Sana laf ettirmedim hiç kimselere<br>
hiç kimseler sevmedi ki seni <br>
Seni ben sevdim<br>
Seni ben sevdim zaten kendi kendime.<br>
Umudun rengini mavi belledim<br>
efkarını, sitemini bile belli etmedim kendime<br>
Seni bekledim<br>
hükümsüz saydım ayrılığı senelerce<br>
hükümsüz saydım aşkım<br>
Aşkım ben sana aşina kaldım<br>...
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/9eyD_CY7sAs" width="320" youtube-src-id="9eyD_CY7sAs"></iframe></div><br />Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-22361497799836228752022-04-08T16:47:00.002+03:002022-04-08T16:47:12.931+03:00Yağmur yağıyor<p><b> </b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwr9ymGHAcAbxqA_1fdL7hW1EIMBEuterWkKaxQVX_DgE4gnYYLb4a30F_w19bmz_pv2YzWgV4CANtEq7ErwDa9ugt94CTjgZ7J0hbgeHOZg5hheBP2gswJWFUGIcHPLFCKxivIMoLOoDLoLfae1lXR4wz3Uj3Ss123cA8CMoeHeoLdBcQqGSGVwMd-A/s3840/20180826_173141.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2160" data-original-width="3840" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwr9ymGHAcAbxqA_1fdL7hW1EIMBEuterWkKaxQVX_DgE4gnYYLb4a30F_w19bmz_pv2YzWgV4CANtEq7ErwDa9ugt94CTjgZ7J0hbgeHOZg5hheBP2gswJWFUGIcHPLFCKxivIMoLOoDLoLfae1lXR4wz3Uj3Ss123cA8CMoeHeoLdBcQqGSGVwMd-A/s320/20180826_173141.jpg" width="320" /></a></b></div><b><br /></b><p></p><p><b>Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü<br />
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne. <br />
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama… <br />
<br />
Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.<br />
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”<br />
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde. <br />
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta<br />
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla<br />
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?<br />
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…<br />
<br />
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.<br />
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var. <br />
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da<br />
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?<br />
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez, <br />
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim. <br />
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.<br />
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye, <br />
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
<br />
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.<br />
<br />
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,<br />
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,<br />
açtığımı gören olmuyor.<br />
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor. <br />
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…<br />
<br />
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.<br />
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor. <br />
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum. <br />
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep? <br />
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
<br />
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,<br />
kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.</b>
</p><p> </p>
<p>İclal AYDIN</p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-18608571852902549992022-04-08T16:46:00.001+03:002022-04-08T16:46:02.985+03:00Mümkün Olsaydı<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwvtm8POKg1oFaHuzJ4N3BHVef--KRqecMR1RmBNH_-3GtDYTyoA1X7KedSrVp2BhV3VenTNqnY7hbdOIRvb4X24RrU1EM6yJXfHJ2xrat0OuW6LswuXG7Iwxg2EwBsd78R1H_4-gj2ufXQzCaQDj3WpVMyg6Fz3UurckE2MCRcuuUTqwaLufYN7JtKw/s2988/IMG_20181120_205402_663.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2988" data-original-width="2988" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwvtm8POKg1oFaHuzJ4N3BHVef--KRqecMR1RmBNH_-3GtDYTyoA1X7KedSrVp2BhV3VenTNqnY7hbdOIRvb4X24RrU1EM6yJXfHJ2xrat0OuW6LswuXG7Iwxg2EwBsd78R1H_4-gj2ufXQzCaQDj3WpVMyg6Fz3UurckE2MCRcuuUTqwaLufYN7JtKw/s320/IMG_20181120_205402_663.jpg" width="320" /></a></div><br /><p></p><p><b>Çocuğumu yeniden yetiştirmem mümkün olsaydı:<br />
</b><b><br />
Ona işaret parmağımı kaldırıp yasaklar koymak
yerine,<br />
parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim.</b></p>
<p><b>Hatalarını daha az düzeltir,<br />
onunla daha cok yakınlık kurmaya çalışırdım.</b></p>
<p><b>Onu sadece gözlerimle izler,<br />
saat kısıtlamaları koymazdım.</b></p>
<p><b>Daha bilgili olmaya çalışır,<br />
daha cok şefkat gösterirdim.</b></p>
<p><b>Onunla daha çok yürüyüşlere çıkar,<br />
uçurtmalar uçururdum.</b></p>
<p><b>Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine,<br />
onunla oyun oynardım.</b></p>
<p><b>Onunla kırlarda koşar,<br />
yıldızları seyrederdim.</b></p>
<p><b>Onunla daha az çekişir,<br />
ona daha çok sarılırdım.</b></p>
<p><b>Önce benlik saygısı kazanmasını sağlar,<br />
sonra bir ev almaya çalışırdım.</b></p>
<p><b>Ona her zaman katı davranmaz,<br />
onu daha çok onaylar ve yüreklendirirdim.</b></p>
<p><b>Güç konusunda daha az ders verir,<br />
sevgi konusunda daha çok şey öğretirdim.</b></p>
<p> </p>
<p>Diane Loomans</p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-35809106637720748792022-04-08T16:45:00.001+03:002022-04-08T16:45:03.450+03:00Bir Bilene Sormuşlar<p><b> </b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNMONBqLKIlcRzR9FZAMSgcoNEqvhNAJDmMfOnEUsXyhV_sRJhEt1QgFyKZW9habDYrOO7z0fJUYlUYNqLtDDYdcaSH-7UDR4s3OngV2igUoG7zKBk_Yo0MxlR0XJvZ3iKFNZTLNv9-MeJVv5Eg4zMAOUW3agyHlFOOvacB6yRM7jb6N9gnQzXUNQexA/s3459/IMG_20181124_181854_745.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1946" data-original-width="3459" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNMONBqLKIlcRzR9FZAMSgcoNEqvhNAJDmMfOnEUsXyhV_sRJhEt1QgFyKZW9habDYrOO7z0fJUYlUYNqLtDDYdcaSH-7UDR4s3OngV2igUoG7zKBk_Yo0MxlR0XJvZ3iKFNZTLNv9-MeJVv5Eg4zMAOUW3agyHlFOOvacB6yRM7jb6N9gnQzXUNQexA/w400-h225/IMG_20181124_181854_745.jpg" width="400" /></a></b></div><b><br /></b><p></p><p><b>Sormuşlar bir bilgine: HAYAT ne? Diye
<br />
Demiş bilgin; iki yönlü bir yol<br />
devam eder bilinmeze.<br />
Sen görmemezlikten gelsen de<br />
vardır bir yoldaş her köşesinde<br />
Bazen çıkarsın zorlukla dar bir yokuştan<br />
bazen de aşarsın dertleri <br />
sanki uçuyormuş gibi inerek buradan.</b></p>
<p> </p>
<p><b>Peki, SEVGİ nedir? Demiş biri
<br />
Kalbine sığmayacak kadar geniş<br />
Dedikodusunu yapamayacağın kadar temiz,<br />
kokusunu alamayacağın kadar uzak<br />
hayal edemeyeceğin kadar yakın...</b></p>
<p></p>
<p><b>Ya KORKU nedir? Diye atılmış diğeri<br />
Bir yağmur damlasındaki barut kokusu.<br />
Belki de saklanılan bir hayal yontusu<br />
ya bir miniğin haykırırışı,<br />
ya da yüreği yaralı bir kuşun feryadı....<br />
</b></p>
<p><b><br />
Peki ya UMUT nerededir? Diye atılmış
bir umut avcısı.<br />
Bilinmezde değildir bilirim, demiş
yerini kaygılı ve tasalı.<br />
Aradın boşuna heryeri ama unuttun
en kolay yeri besbelli<br />
bunu derken işaret etti insanın en
derinden yaralanan yerini...<br />
</b></p>
<p><b><br />
Peki DOST kimdir? Diye sormuş biri.<br />
Demiş; paylaştın mı sevgini, korkunu,
ümidini ve yenilgini,<br />
verdin mi desteğini, sordun mu halini,<br />
yolladın mı yüreğini, ağladın mı onun
gibi.</b><b><br />
</b></p>
<p><b>Hissettin mi DOSTLUĞU? Demiş diğeri.<br />
Bilgin demiş:<br />
Karşılığı olmadan verilir mi hiç yürekteki
sevgi?<br />
Dostluk dediğin; tek bir ruhun, iki
ayrı bedende dirilmesi...</b></p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-58444128891158816402022-04-08T16:42:00.006+03:002022-04-08T16:43:45.383+03:00Mektup<p><b> </b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje3J9RLZXvGih1lPVgnsfIew9VyYGUnJn7RvmRcYXQC26WmanXlyJfeEwogUJtbriPugMs7xGRXUenVYrNG-pqUoHvPrzCQlbK3f6Am4m9oo4l-MXd7_-tCNoG7bYPhg-mKrT59yiL9m964EZnDNiVC53UfTSxl6EdgmulXTAKX0HYEkHwC7MA7-K9mQ/s1110/traditional-dutch-windmills-with-green-grass-foreground_155003-23537.webp" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1110" data-original-width="740" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje3J9RLZXvGih1lPVgnsfIew9VyYGUnJn7RvmRcYXQC26WmanXlyJfeEwogUJtbriPugMs7xGRXUenVYrNG-pqUoHvPrzCQlbK3f6Am4m9oo4l-MXd7_-tCNoG7bYPhg-mKrT59yiL9m964EZnDNiVC53UfTSxl6EdgmulXTAKX0HYEkHwC7MA7-K9mQ/w266-h400/traditional-dutch-windmills-with-green-grass-foreground_155003-23537.webp" width="266" /></a></b></div><b><br /></b><p></p><p><b>Kirli sarı duvara çivilenmiş gri asık suratlı posta
kutusuna baktım,<br />
Soğuk metal kutudan gökkuşağı fışkırıyordu sanki.<br />
Loş bir boşluğun içinde, hem de yıllardan sonra<br />
minik posta kutumda sarı bir zarf... Üzerinde pul. </b>
</p><p><b>Özlemişim! El yazısı görmeyi özlemişim meselâ...<br />
Adımın, adresimin sevdiğim bir dost tarafından yazılmasını
özlemişim.<br />
Çocuk gibi sevindim. Bir süre açmaya kıyamadım zarfı,
öylece bekledim. </b></p>
<p><b>Gözlerimi el yazısından almadım, alamadım. Seyrettim.
<br />
"s" biraz yamuktu, "b" desem sanki
kelimeden ayrı gibi, bir başına. </b></p>
<p><b>Belli ki aceleyle yazılmıştı. Ama her harf bir dokunuştu.
<br />
Sarı zarfa dost eli değmişti, dost yüreği gezinmişti
üzerinde. </b></p>
<p><b>İstanbul'un göğü grilere teslimken, sabah kuşları
taze, yeşilli<br />
yaprakların arasında kuru dal ararken, gün bulutlu,<br />
rüzgârlı ve gitgide sessizken gelivermişti. </b></p>
<p><b>Apartmanın girişindeki asık suratlı gri posta kutusu<br />
bana göz kırptı sanki. Konuştu... Duydum!</b></p>
<p><b>Ne zamandır hep ince uzun, dikdörtgen zarflar alıyordum.
Bankalardan,<br />
taksitli kartların ekstreleri. Bir de telefon ve elektrik
faturaları. </b></p>
<p><b>Mektup almayalı ne çok olmuş. Ne çok özlemişim el
yazısıyla<br />
yazılmış zarfları. Her biri aynı karakterde yazılmış,
puntoları bile<br />
değişmeyen zarflar hayatımı ne zaman işgal ettiler?<br />
Ya, el yazılı zarflar nasıl minik ve çelimsiz adımlarla
uzağıma<br />
nasıl düştüler? Ve ben buna nasıl izin verdim. </b></p>
<p><b>Başka zaman olsa kendime kızardım. Bu kez öyle olmadı.
<br />
Kendimi anlamaya çalıştım. Affettim. Zarfı yavaş, yavaş
açtım. <br />
Sindire, sindire. Çizgisiz kağıda yazılmış, kat yerleri<br />
özenle ayarlanmış mektubu şaşkınlıkla okşadım. </b></p>
<p><b>Sadece iki satırdı mektup: "Her gün mailleşmek
yetmedi birden.<br />
Ekrandan ekrana yaptığımız yazışmalar yetmedi.<br />
Yıllar önceki gibi olsun istedim. Biliyor musun, sana
mektup <br />
gönderirken ben aslında kendimi tazeledim." </b></p>
<p><b>Yüreğim pır pır etti, gülümsedim!</b></p>
<p> </p>
<p>Y.Bilinmiyor</p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-27391810962832067552022-04-08T16:41:00.006+03:002022-04-08T16:43:15.771+03:00Bin Aynalı Dağ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYc3yO_WDWSzZghGXA85ZP_lX5QHtkwprz7CdzcNk867JbPSwyphhgNRe6G785lOVwGT_mh30dqWkYIuodrb1t0u_EBiXbSToJTWyKSkDwmcBEi90Z_Ve7-aB8fCMhTBw_Q8hLwfbThcyfy_PYIcLmjYUTB2x7smTofr3Y4Cb6X3RmWme0Xe6E2ELPRA/s500/1459237_10202134912044904_2128775990_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="333" data-original-width="500" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYc3yO_WDWSzZghGXA85ZP_lX5QHtkwprz7CdzcNk867JbPSwyphhgNRe6G785lOVwGT_mh30dqWkYIuodrb1t0u_EBiXbSToJTWyKSkDwmcBEi90Z_Ve7-aB8fCMhTBw_Q8hLwfbThcyfy_PYIcLmjYUTB2x7smTofr3Y4Cb6X3RmWme0Xe6E2ELPRA/s320/1459237_10202134912044904_2128775990_n.jpg" width="320" /></a></div><br /><p></p><p><b>Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede <br />
'Bin aynalı dağ' denilen bir dağ vardı. Bu Dağın
zirvesine <br />
gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti.
<br />
Herkes </b><b>zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp,<br />
ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra<br />
gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi.
<br />
Bir gün, bu ülkede yasayan küçük mutlu bir köpek,<br />
bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın
eteğine ulaştı<br />
ve sora da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu,
ama yeni şeyler<br />
göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan
unutmuştu.<br />
Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını
dikmiş, kuyruğunu<br />
hızlı hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme
gönderdi onlara.<br />
Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane
gülümseme aldı.<br />
Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak
istemiyordu.<br />
Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor,<br />
yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu.<br />
Nihayet gün karadı ve oradan ayrılması gerektiğini
anladı.<br />
dağdan inerken kendi kendisine; "Burası harika
bir yer! <br />
Buraya sık sık geleceğim" diye düşünüyordu.
Bu arada, <br />
aynalı Dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu<br />
ve mutluluğu bin kat daha arttı... </b> </p>
<p><b>Ayni ülkede yaşayan başka küçük bir köpek
daha vardı.<br />
Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu.<br />
O da o dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine
kadar<br />
gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı
bile.<br />
Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı.<br />
Yorgunluk ve </b><b>kızgınlığa şimdi bir de korku
eklenmişti.<br />
Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kim bilir
hangi hırsızlar,<br />
haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken,<br />
her an bir düşmanla karsılaşacakmış gibi başını
öne eğmişti.<br />
</b><b>Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında
gözlerinde inanamadı.<br />
Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun
üzerine dikmişti. <br />
Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için
hırlamaya,<br />
dişlerini göstermeye başladı. Aynı</b><b> anda
korkunç görünümlü<br />
bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını<br />
bilemedi ve dağdan kaç inerken kendi kendine;
"Burası <br />
korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim."
diyordu. <br />
Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken,<br />
aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve<br />
üzerindeki yazıları görmemişti bile.</b></p>
<b>Levhada şöyle yazıyordu:<br />
</b><span style="color: #4b5032; font-size: small;"><b><span style="color: #dcdfcc;">"Ey
yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler
<br />
sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır.
Aynı şekilde;<br />
hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş
aynalardır.<br />
Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi
görürsünüz..."</span></b></span><span style="color: #dcdfcc;"><b><br />
</b></span>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-59493441374250708162022-04-08T16:38:00.001+03:002022-04-08T16:38:23.366+03:00Ramazan Güzeldir<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUT1XXF9-OBPTjCItTlWkIOLYGsSnyuQ5Vy6h_Av0lTaEcAUC_PhsstgHPw7w0075BtkmJfxqktFEZE48CGPU66WNj_pY8m22Ak3gTuVcxj7McA6-_1URhj1zPc2oBXUMub5NStLjaqT4NkrN0uWNxI3g_OHvXa19246GObWBQ0MfT6edSHh_5uJVTWA/s650/dagarcik10123.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="387" data-original-width="650" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUT1XXF9-OBPTjCItTlWkIOLYGsSnyuQ5Vy6h_Av0lTaEcAUC_PhsstgHPw7w0075BtkmJfxqktFEZE48CGPU66WNj_pY8m22Ak3gTuVcxj7McA6-_1URhj1zPc2oBXUMub5NStLjaqT4NkrN0uWNxI3g_OHvXa19246GObWBQ0MfT6edSHh_5uJVTWA/s320/dagarcik10123.jpg" width="320" /></a></div><br /><p></p><p class="style10">Dindar olmasan da güzeldir Ramazan.<br />
Iskalanmaması, tadına varılması gereken<br />
çok özel bir dönemdir.</p>
<p class="style10"><br />
Ramazan;<br />
sıcak pide kuyruğundaki sabırsız bekleyiştir.</p>
<p class="style10">Posta kutunda davulcuların fotoğraflı ilan savaşları;<br />
elinde tokmak, kapına dayanmış bıyıklıdır.</p>
<p class="style10">Eski günlerdir;<br />
anneannendir, dedendir, oradan oraya koşturan aç annendir.</p>
<p class="style10">Gün doğumuna yakın; uykulu gözlerle içtiğin çay,<br />
televizyondaki Türk filmi, radyodaki türküler ve oyun havalarıdır.</p>
<p class="style10">Gün batımına yakın; mutfaktan gelen mis gibi kokular,<br />
tertemiz masanın üzerindeki zeytin tabağı, beklediğin ezandır.</p>
<p class="style10">Alış veriş sonrası verilmiş imsakiye, abur cubura uzun aradır.</p>
<p class="style10">Minarelerdeki renkli floresanlar, akşam sokakta atılan volta,<br />
ciğerin en derinine çekilmiş dumandır.</p>
<p class="style10">Yetişilememiş bir iftar, uyanılamamış bir sahur,<br />
erken kopartılmış bir lokma ekmektir kimi zaman.</p>
<p class="style10">Bir ortaklık duygusudur Ramazan.</p>
<p class="style10">Yalnız, yapayalnız olmadığının duygusudur. <br />
Hep birlikteliktir.</p>
<p class="style10">Acıya, sıkıntıya beraber katlanma,<br />
ödülünü de beraber paylaşmadır.</p>
<p class="style10">Çevrende onca gönülle aç kalmış insan varken,<br />
“sizinleyim – ben de yemiyorum!” dur.</p>
<p class="style10">Arkasından gelen bayram, öpülen eller, açılmış kollar,<br />
belki bir daha asla olamayacak sımsıkı kucaklaşmalardır.</p>
<p class="style10">“İyi dilekler”dir Ramazan.</p>
<p class="style10">Yüzyıllardır süregelen bir paylaşma dönemini ıskalamayın.</p>
<p class="style10">Dindar olmasan da, tek dua bilmesen de, <br />
çok güzeldir Ramazan.</p>
<p class="style10">Tadına varın...</p>
<p> </p>
<em>Yalçın Ergir</em>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-29813414947652369442021-11-13T08:23:00.005+03:002022-03-18T18:29:16.211+03:00İyi midir geçmek? <br /><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtvShsrIOoYksHYs8Om4crHhhPkRXURnS_RP5g8gvM_mzUzhDpxVR09dwDY-GiWsca0fz-8jW2L3FUJLnOCkDh5qMh4Po1nZ7zwM61fhxGWG6Cb2SVxj8G3nCG15tQpq4wDIxFIQ-BvVIv/s5312/IMG_20181124_194937_622.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2988" data-original-width="5312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtvShsrIOoYksHYs8Om4crHhhPkRXURnS_RP5g8gvM_mzUzhDpxVR09dwDY-GiWsca0fz-8jW2L3FUJLnOCkDh5qMh4Po1nZ7zwM61fhxGWG6Cb2SVxj8G3nCG15tQpq4wDIxFIQ-BvVIv/s16000/IMG_20181124_194937_622.jpg" /></a></div><br />Nasıl geçti? <br /><p></p><p>Nasıl geçer ? </p><p>Ne bileyim, iyi geçer, kötü geçer, ‘eh işte’ geçer…</p><p>Ama geçer.</p><p>Geçmese.. </p><p>Geçmeyecekmiş gibi yapan bile geçer.</p><p>Herkes geçer
Hepsi geçer
Öyler derler…</p><p> İyi midir geçmek ?</p><p>Keşke kalsa bi'şeyler.
Birileri sabitlense,bazı duygular yüzüstü bırakıp gitmese. <br /></p><p>Mesela hep özlesem seni.
Hep ödüm bokuma karışsa kaybedeceğimden. </p><p>Geçmese..Keşke geçmese.
Geçmese ki cesaretim cehaletten olmasa.
Geçmese ki denk alsam ayağımı. </p><p>Geçmese ki geçip gidemesem senden. </p><p>Elin oğlu,elin kızı olmasak bir akşamüstü.</p><p> Geçmese..</p><p>Bir kere de geçmese !</p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-73497943867583144962021-07-08T09:19:00.007+03:002021-07-08T09:19:58.399+03:00 Mavi Huydur Bende....<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5LBwiNJacxVE5d9XqNiSfZy_k2nq3KV2cqeJwK90VK13cjHiM90UwGaJclAWXTgBB9mtJQDkbORa_gXaw1Dq687kZkzFDH8DgLxdj92iWTdCjBAqE0sXgs68MznCK0A38-cCuz0tEqxcB/s3459/IMG_20181124_181854_745.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1946" data-original-width="3459" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5LBwiNJacxVE5d9XqNiSfZy_k2nq3KV2cqeJwK90VK13cjHiM90UwGaJclAWXTgBB9mtJQDkbORa_gXaw1Dq687kZkzFDH8DgLxdj92iWTdCjBAqE0sXgs68MznCK0A38-cCuz0tEqxcB/s320/IMG_20181124_181854_745.jpg" width="320" /></a></div><p>Hayat hiç mavi yerinden vurmadı..çünkü ben
maviyi beyazı koruyan masumiyet olarak tanırım,karanlığı görünür kılan
bir renktir mavi,öyle bilirim..sürükleyendir,bitmeyendir... mavi olarak
anlatmalıyım herşeyi...<br />
kaldırın başınızı gökyüzüne,görmek istediğinizi değil gördüğünüzü
söyleyin bana! yaşamın ta kendisidir mavi..belkide sadece bu yüzden
ölmeye değil..yaşamaya mahkum<br />
edilmiştir..<br />
maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi<br />
bir renk değildir mavi huydur bende<br />
ve benim yetinmezliğimdir<br />
ve herkesin yetinmezliğidir belki<br />
denecektir ki bir süre<br />
ve denenecektir<br />
bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki<br />
gönül gözü görendedir,derinler mavidir...</p><p>Edip Cansever
</p><p> </p>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-35807810675595435322020-02-01T10:54:00.002+03:002021-07-06T09:58:37.464+03:00Sevgi<div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijIV3RFzhloupMgRI3h-RLtoG3W8zSDqQ6jT12vLJwL5MSIKCk2PFrUamXHT7mywzD7Jrj1eSYNk7zqhSsIUAT2nJjkHVjKGyd2MByzGKwz2ypLGhNrNqPq5fg0aGVS_A0ZAcoh2RNFlpe/s1600/20160211_133755_HDR.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijIV3RFzhloupMgRI3h-RLtoG3W8zSDqQ6jT12vLJwL5MSIKCk2PFrUamXHT7mywzD7Jrj1eSYNk7zqhSsIUAT2nJjkHVjKGyd2MByzGKwz2ypLGhNrNqPq5fg0aGVS_A0ZAcoh2RNFlpe/s400/20160211_133755_HDR.jpg" width="400" /></a></div> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on"> </div><div style="text-align: left;" trbidi="on">Bir kadın, evinden dışarı çıkar ve uzun beyaz sakallı üç yaşlı<br />
adamın evinin önünde oturduklarını görür. Onları tanımaz.<br />
<br />
- "Ben sizi tanımıyorum ama aç olmalısınız" der.<br />
"Lütfen içeriye gelin ve bir şeyler yiyin."<br />
<br />
- "Evin erkeği içerde mi?" diye sorarlar adamlar.
<br />
- "Hayır" der kadın. "O dışarıda."<br />
- "Öyleyse içeri gelemeyiz" diye cevap verirler. <br />
<br />
Akşam olup kadının kocası eve geldiğinde,<br />
kadın başından geçenleri kocasına anlatır.<br />
<br />
- "Git onlara söyle ben evdeyim içeri gelebilirler" der.<br />
Kadın dışarı çıkar ve onları içeri davet eder.<br />
- "Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz." der yaşlı adamlar.<br />
<br />
Kadın öğrenmek ister ;<br />
- "Niye giremezsiniz?"<br />
Yaşlı adamlardan bir tanesi açıklar :<br />
- "Onun adı ZENGİNLİK" der ve bir arkadaşını gösterir,<br />
bir diğerini işaret eder,"O BAŞARI",<br />
ben de SEVGİ." Sonra ekler ; "Şimdi içeri gir ve<br />
kocanla konuş, hangimizi evinizde istersiniz?"<br />
Kadin içeri girip söylenenleri kocasına anlatır.<br />
Adam duyunca neşelenir.<br />
- "Ne güzel!" der, "madem öyle, Zenginliği içeri<br />
çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun."<br />
Karısı itiraz eder ;<br />
- "Canım, niçin başarıyı çağırmıyoruz?"<br />
Bu sırada konuştuklarını evin diğer köşesinde bulunan<br />
gelinleri duyar. Zıplayarak gelir ve kendi fikrini söyler.<br />
-"Sevg'yi çağırsak daha iyi olmaz mı?<br />
Evimiz sevgiyle dolar!"<br />
- "Gelinimizin önerisini dikkate alalım" der adam karısına.<br />
"Dışarı çık ve Sevgiyi bizim misafirimiz olması için davet et."<br />
Kadın dışarı çıkar ve üç yaşlı adama sorar ;<br />
- "Hanginiz Sevgi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol".<br />
Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar.<br />
Diğer iki yaşlı adam da onu takip ederler. Kadın şaşırmış<br />
bir şekilde Zenginlik ve Başarıya sorar :<br />
- "Ben sadece Sevgiyi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?"<br />
Zenginlik ve Başarı bir ağızdan cevap verirler :<br />
- "Eğer Zenginlik ya da Başarıyı davet etmiş olsaydın<br />
diğer ikisi dışarıda kalırdı ama sen Sevgiyi davet ettin.<br />
O nereye giderse biz de oraya gideriz.<br />
Nerede Sevgi varsa,<br />
orada Başarı ve Zenginlik de vardır!"</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-9555730373628562452020-02-01T10:44:00.002+03:002020-02-01T10:46:09.370+03:00 Farklıdır sevmesi insanların...<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6HqqdQiYIjO773pGEFHkdpj2v27D2Q9UGI_Ko9pmuCtUiqeU_kYIQim5rbU1hXG6fbd63D7j1WKUkm-9xH2A77mfXSj2J0MOE2QzYq0SKpcMb-_KY2deJI2cmNzOatYSppTVmbkF928TD/s1600/IMG_20181209_160432_991.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6HqqdQiYIjO773pGEFHkdpj2v27D2Q9UGI_Ko9pmuCtUiqeU_kYIQim5rbU1hXG6fbd63D7j1WKUkm-9xH2A77mfXSj2J0MOE2QzYq0SKpcMb-_KY2deJI2cmNzOatYSppTVmbkF928TD/s400/IMG_20181209_160432_991.jpg" width="400" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: center;">
Seversiniz bazen...<br />
Bir kuşu beslemek misali,<br />
karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz.<br />
<br />
Farklıdır sevmesi insanların...<br />
Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler,<br />
alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır.<br />
Öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır.<br />
Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak,<br />
kurtulmak ister artık kuş.<br />
<br />
Aslında korkularından yapar insan bunu,<br />
karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez.<br />
Bir başka insana gitmesini istemez.<br />
<br />
Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez.<br />
Kimi de serbest bırakır kuşunu.<br />
Salıverir gökyüzüne,<br />
döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa.<br />
<br />
Alır riski çekinse de birşeylerden.<br />
Bilir ki; koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek,<br />
bir gün kesin terkedecek.<br />
Serbest bırakır!<br />
Döner gelir o da karnı acıktıkça,<br />
yüreği sevgiye acıktıkça.<br />
<br />
Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam.<br />
Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse de<br />
bir gün, bir şekilde geri döneceğini...<br />
<br />
Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığını<br />
ama bazen nankörlüğü tutar.<br />
Unutur onun için yapılanları,<br />
uğramaz olur bir zaman...<br />
<br />
Başka kapılarda, başka pencerelerde aynını arar.<br />
Ama bilmez başkalarda hiç aynılık bulunmaz.<br />
Pişman olur, geri döner bir zaman sonra.<br />
<br />
Öyle yenik, öyle mağlup döner ki hem de...<br />
Artık kafese girmeye bile razı olmuştur.<br />
<br />
Şanslıdır...<br />
Eğer geri döndüğünde açık bir pencere<br />
veya aynı evde, aynı kişileri bulabilirse...<br />
Eğer terkettikleri taşınmamış,<br />
Aynı yerde kalabilmişse... <br />
<br />
W.Generous BLACKSTONE</div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-71311167939513160592019-10-26T09:07:00.001+03:002019-10-26T09:07:05.248+03:00bulutlar<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNI9upTvsHZhd6NMlZFvXmwHyABT7ktgLcK02lThSX1ZD0OwtBnUv6iqs_zNunAgb-ODdBHOf1Am1orRpjVytZ7mKKumGtCll3MRr1dAROhhwIlnLgS5DN43qQjZnKeTPoCj3jtkEY_Dll/s1600/IMG_20181111_185012_710.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNI9upTvsHZhd6NMlZFvXmwHyABT7ktgLcK02lThSX1ZD0OwtBnUv6iqs_zNunAgb-ODdBHOf1Am1orRpjVytZ7mKKumGtCll3MRr1dAROhhwIlnLgS5DN43qQjZnKeTPoCj3jtkEY_Dll/s400/IMG_20181111_185012_710.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bulutlar geliyor karşıdan koşarcasına; kararmış bulutlar, yanık bulutlar...<br />
Gönlümden sel olup taşarcasına, gurbet yollarından dönmüş bulutlar... <br />
Hüzünlerle çile yüklenmiş, umuttan yana sisli bulutlar.<br />
Şafak vaktinde üç kere, beş kere öpüp, güllerden bir demet yapmıştım avuçlarımda.<br />
Ne yazık ki ne söyleyebildim, ne de bir yol bulup gönderebildim sana.<br />
Derdiğim güller yerlere düştü, sevincim mum alevi gibi söndü, <br />
gül bahçesinden ayrıldığımda...<br />
Baktım ki o an, çalı dikenli karanlık bir yoldu uzanan karşımda. <br />
Hiç birşey düşünmeden saptım o yola...<br />
Üstüm başım berbat, saçlarım darmandağınık,<br />
pabuçlarım yırtık, ellerim kan içinde, yürüyordum usul usul zorluklarla.<br />
Yorgundum, soluksuzlanmıştım. <br />
Artık nice şeylerden geçmiştim, bir damla suydu isteğim...<br />
Ne yazık ki bir çeşme bulup, içememiştim...<br />
Sonbaharın rengi gibi, sapsarı çilelerle doluydu ömrümün kalan yolu.<br />
Gönlümün kızaran semalarında; <br />
yalnız bugün değil, dün de olduğu gibi,<br />
sevdama kasteden tayfunlar esmekteydi.<br />
Derdin bana "gelmek için binbir yol var",<br />
var, tabi ki var, var da; töreler gibi engeller de var o yollarda...<br />
Sen kış günümde açan, kardelenim bile olamazdın sevdaçiçeğim. <br />
Oysa ben yaşların zehir olsa da, gözlerinden "çarem" der içerdim. <br />
Duyar mısın feryatlarımı yağmur gözlüm? <br />
Bu dünyada değil, öte tarafta da, biriciğim, tek eşim sensin, sen kalacaksın..<br />
Ben sana gelemiyorken, derdiğim gülleri bile sana gönderemiyorken; kararmış,<br />
çileler yüklü, umudu sönük, sisli bulutlar gelmekte üzerime, üzerime...<br />
Her şeye rağmen, sen gene de sus, bekle beni...<br />
Birşey deme, bozma hayallerini, <br />
düşlerini de yitirme..<br />
Ne birşey sor yazgıya, ne de söyle...<br />
Sus sen, sen söyleme...<br />
<br />
Nesrin Göçmen</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-30483592593773767362019-10-11T10:00:00.004+03:002019-10-11T10:00:40.755+03:00Beklentisiz Sevmeyi Denediniz mi?<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNUbrlCBmNfDZFXUD3XerlTcoxLtb-zKuGXOpihJxZIBfavU1wg0z2NHHj_KaP4R5PDOCUqpR0wybXzs9-kCWI2g-0nKOHois7rLYOM3kIeQYjBMYU7uiWoKTTIUOaAY9QD6jE565wX_pq/s1600/20181124_163156_HDR.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNUbrlCBmNfDZFXUD3XerlTcoxLtb-zKuGXOpihJxZIBfavU1wg0z2NHHj_KaP4R5PDOCUqpR0wybXzs9-kCWI2g-0nKOHois7rLYOM3kIeQYjBMYU7uiWoKTTIUOaAY9QD6jE565wX_pq/s320/20181124_163156_HDR.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b><br />
Hiç beklentisiz sevdiniz mi?<br />
Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu
an nerede acaba?" <br />
diye kendi kendinizi yemeden, "Yaş günümü hatırlayacak
mı <br />
acaba?" diye bir beklenti içine girmeden... <br />
<br />
Sevdiniz mi hiç? <br />
Onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip , <br />
onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi? <br />
Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip<br />
ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan,
<br />
"Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni
sevmeyi<br />
bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp.<br />
</b><b>Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve <br />
kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç? <br />
<br />
Hiç beklemeden çalan bir kapıda, <br />
onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?<br />
Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden...<br />
Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının<br />
tadına varabildiniz mi hiç? </b><br />
<b>Siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı
mı tüm bunlar? <br />
Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?
<br />
"Bugün beni hatırlamadı" yerine "Hiç
beklemiyordum, <br />
senin geleceğini" diyebilmek ne güzeldir oysa...<br />
<br />
Onu boğmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek <br />
ne güzeldir... Sahiplenme duygusundan uzak, <br />
sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç? <br />
<br />
Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri
ile <br />
kendi kendinizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize,<br />
Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?<br />
<br />
Beklentisiz sevin... <br />
Ben, beklentisiz seviyorum...<br />
<br />
"Niye aranmadım" diye düşünüp kendini kendinizi
<br />
yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim"<br />
mesajı ile aşkı yakalayın.. <br />
<br />
Beklentisiz sevin... <br />
Ben, beklentisiz seviyorum... <br />
<br />
O, sizin sevgiliniz oldu için değil. <br />
Ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi <br />
davranma hakkınız olduğunu düşünmeden. <br />
Onu sevdiğiniz, onun da sizi sevdiği için sevin... <br />
<br />
Sevgiye karışan "beklenti" denen illeti <br />
hemen silin aşkın ak sayfalarından...<br />
Göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel...<br />
Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...<br />
Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin <br />
damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti
<br />
zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını..
</b><br />
<b>Ben, beklentisiz seviyorum...<br />
<br />
Onun nerede olduğunu merak etmiyorum... <br />
"Beni bugün neden aramadı" diye <br />
geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda... <br />
Geleceğe dair hayallerim de yok zaten... <br />
<br />
Ben, sevgiyi yaşıyorum...<br />
<br />
Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli,<br />
o kadar kıymetli ki... Gerçekleşmemiş ve <br />
gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları...<br />
<br />
Beklentisiz seviyoruz... <br />
Sevdiğimiz için seviyoruz... <br />
<br />
Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlık seviyoruz...<br />
</b><br />
<b>Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...<br />
Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız...</b><br />
<br />
<b>Özen KIRAÇ</b></div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-71858658087332670242019-10-11T09:55:00.002+03:002019-10-11T09:55:17.155+03:00Emin Misin?<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhple-VbtCVg5-ro-7GZfrKdZ_LqCMHGSYCdYoYLmiOx92QI9KcBm6ILDShFZ3DmpUBCbVjQM4AdLyM4Lav6Ky4-SDHnw9M62I4VErEvULX25NY9RmJhFpwPtp8glso_NiLwZSpIiPSEbbm/s1600/IMG_20181124_194937_622.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhple-VbtCVg5-ro-7GZfrKdZ_LqCMHGSYCdYoYLmiOx92QI9KcBm6ILDShFZ3DmpUBCbVjQM4AdLyM4Lav6Ky4-SDHnw9M62I4VErEvULX25NY9RmJhFpwPtp8glso_NiLwZSpIiPSEbbm/s400/IMG_20181124_194937_622.jpg" width="400" /></a></div>
Yağmurun birgün dinmeyeceğinden, hiç bitmez görünen <br /> hayat ırmağının birgün kurumayacağından, sizi alıp <br /> diyardan diyara gezdiren rüzgârın duruvermeyeceğinden.<br /> Emin misin ? <br /><br />Hep atan yüreğinin duruvermeyeceğinden, gören gözünün <br /> hep göreceğinden, duyan kulağının hep duyacağından.<br /> Emin misin ? <br /><br />"Ben olmazsam olmaz" dediğiniz işlerin asla sensiz <br /> yapılamayacağından, sen olmazsan dünyanın <br /> duruvereceğinden, seslendiğinde titrettiğini sandığın <br /> şu dağların hep emrinde olacağından.<br /> Emin misin ? <br /><br />Sana uzanan ellerin hep yanında olacağından, yüreğini <br /> verdiklerinin birgün sırtlarını dönüp gitmeyeceğinden.<br /> Emin misin ? <br /><br />Boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hakkını <br /> alacağı günde; balıklardan kuşlara, ağaçlardan<br /> güneşe, üzerindeki mesajları okuyup anlamadığın <br /> yaratılmışların senden şikâyetçi olmayacağından.<br /> Emin misin ? <br /><br />Sana hep açık duran ilahî kapıların birgün<br /> kapanmayacağından ve şaşırıp kalmayacağından.<br /> Emin misin ? <br /><br /> Karanlığın içinde kaybolup giden çığlıkları duyabildiğinden, <br /> yüreğindeki ışıktan başkalarına da verebildiginden.<br /> Emin misin ? <br /><br />Güzel bir hayat yaşadığından, <br /> yapabileceğin herşeyi yaptığından.<br /> Emin misin? <br /><br />Bütün bunlar için bir kere daha fırsatın olacağından.<br /> Sahiden emin misin ?<br />
<br />
Kaynak Bilinmiyor. </div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-65938300199255524222019-10-11T09:48:00.002+03:002019-10-11T09:48:28.473+03:00Su Gibi<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxD8PYx8uAt_ljPOLi3KO5bSl0ShwJAsgtOSrWrTiKzx4bTgnr0qxjZHKw6ERkwR3DyaxtUI6zKPBNOb10hwbgqmny3T0neFX2GKpxETUJfuliPzdmDzE1VVUEYJKyUvGEzmZN_i8Bg4wk/s1600/IMG_20181125_112543_265.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxD8PYx8uAt_ljPOLi3KO5bSl0ShwJAsgtOSrWrTiKzx4bTgnr0qxjZHKw6ERkwR3DyaxtUI6zKPBNOb10hwbgqmny3T0neFX2GKpxETUJfuliPzdmDzE1VVUEYJKyUvGEzmZN_i8Bg4wk/s640/IMG_20181125_112543_265.jpg" width="640" /></a></div>
Şimdi sen su olduğunu düşün. Su kadar özel, <br /> su kadar faydalı ve su kadar çok... Tükenmez... <br /> <br /> İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül,<br /> ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani; seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın... <br /> <br /> Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin...<br /> Gürültünün parçası olursun sadece.<br /> <br /> Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada,<br /> lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düsünürler... <br /> Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! <br /> <br /> Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden<br /> su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın<br /> en sakin anını bekledi suyun durgun yerlerini bulabilmek için,<br /> gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar için<br /> en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda... <br /> <br /> Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel,<br /> su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez... <br /> <br /> Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi<br /> yaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!.. <br /> <br /> Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil! <br /> Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma,<br /> ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin! <br /> <br /> Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!.. <br /> <br /> Su yüce Allahın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri...<br /> Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel,<br /> su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez,<br /> tükenmez olduğunu da unutma. <br /> <br /> Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de<br /> kiyametler koparıcı olabileceğini unutma... <br /> <br /> Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil ! <br /> <br /> Vadiler varken önünde ve ovalar varken,<br /> yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini<br /> ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. <br /> <br /> Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe... <br /> <br /> Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve<br /> kaçılan olursun; seller, afetler gibi... <br /> <br /> Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak... <br /> <br /> Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan<br /> konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan<br /> birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara! <br /> <br /> Ama yapman gereken şu, değil mi?<br /> Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini.<br /> Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini,<br /> kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin<br /> anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini... <br /> <br /> Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının<br /> ne kadarı olduğunu düşüneceksin... <br /> <br /> Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az<br /> ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın... <br /> <br /> Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde<br /> olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında,<br /> vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de<br /> fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin!.. <br /> <br /> Demeyeceksinki, ben canım isteyince giderim iskeleye,<br /> vapur da o saniyede gelmek zorunda!.. <br /> <br /> Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde<br /> söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek,<br /> anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!.. <br /> <br /> Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın,<br /> ama maalesef değil... <br /> <br /> Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan<br /> bir tavşan gördün mü hiç ?.. <br /> <br /> Veya önüne çıikan ağaçları dahi sürükleyen bir selden<br /> susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü ? <br /> <br /> Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler,<br /> beyni olan her yaratık gibi! <br /> <br /> Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset... <br /> <br /> Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı... <br /> <br /> Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla... <br /> <br /> Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini; <br /> girebilmeyi öğren insanların damarlarına. <br /> <br /> Hayat ver...<br /> Vazgeçilmez ol !!..<br />
<br />
<br />
Muammer ERKUL
<br />
</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-27640149746113665922019-01-08T09:56:00.001+03:002019-01-08T09:56:26.535+03:00Kuş Ölür Sen Uçuşunu Hatırla<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyp5v5Aq5mav7e7VFpsKuyd4ePsTYuq7b9zgIe_2JVfdsGPI0foEQ2Uw1aH5l-_NEwyqnbIBvBL7Q4ZFtLv-513TNCaUClmD8Er71MStFFKyie05JJ-p1o1XpS9M2KGYI65uuQo-n6P6NO/s1600/kus+olur+sen+ucusunu+hatirla.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="996" data-original-width="750" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyp5v5Aq5mav7e7VFpsKuyd4ePsTYuq7b9zgIe_2JVfdsGPI0foEQ2Uw1aH5l-_NEwyqnbIBvBL7Q4ZFtLv-513TNCaUClmD8Er71MStFFKyie05JJ-p1o1XpS9M2KGYI65uuQo-n6P6NO/s320/kus+olur+sen+ucusunu+hatirla.jpg" width="240" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<span>Bir yerlerde umudun varlığını hissetmekteyim.<br />Ne vakit bu müziği dinlesem içimdeki kuşlar uçuşur gider,<br />Kanatlarım olur notalar<br />Tamda kırılan kanatlarımın yerinde durur.<br />Uçmak isterim sonra gökyüzü, bulutlar ve görülmemiş her şeyler…<br />Zira yeryüzünde görülecek hiçbir şey kalmadı, <br />ve birileri, yüzüne bakmaya değecek…<br /><br />Başkaca dünyalara kanat açmak, başkaca şeyleri anımsamak..<br />Yorgun bir ruh, hissiyatını kaybetmiş bir hüvviyyetle ancak böyle yaşanır diyor insan,<br />Ancak böyle buralarda, şuralarda dalıp dalıp gider, hayaller kurar.<br />Umulmadık hayaller hemde.<br />Hem başkaca nasıl yaşanırdı ki ?<br />Nasıl nefes alınır ve nefes almaya değer bulunur..<br /><br />Füruğ Ferruhzâd sesleniyor şimdi bana<br /><br />“ben ağaçların soyundanım,<br />ve bu "bayat" havayı solumak kederlendiriyor beni,<br />ölen bir kuş, uçuşu unutmamayı öğütledi bana”<br /><br />Bu günlerde bir tuhaf oldum sanıyorum ki okuduğum eserler tahayyül sınırlarımı zorluyor, bambaşkaca alemlere intikal etmem gerektiğini bana anımsatıyor .<br />bu gün ikindi vakti güneş batmaya yaklaşırken, pencereme yansıyan güneş hûzmesinin alnımda oluşturduğu zuhûrâtı düşleyip bir yandanda sayfalarının yıpranmışlığını hissede hissede okuduğum<br /><br /> “Hüccetu’l-la hi’l-Bâliğa'da” ki şu bab’da Şah Veliyyullah’a kulak veriyorum.. <br /><br />“Bil ki, birçok hadîslere göre varlık içinde maddi olmayan bir âlem vardır.<br />Orada ma'nâlar, sıfat bakımından kendine münâsip sûretlerle bir misâle girer. <br />Eşya, yeryüzünde vücûd bulmadan evvel orada tahakkuk eder.<br />Eşya vücûd bulunca birer ma'nâ ile hüvviyyet kazanır. Alimlerin çoğusuna göre, cisimsiz tanınan bir çok eşya bir yerden bir yere intikal eder. Bir yerden bir yere iner de onları herkes görmez.”<br /><br /><br />Bu kitaplar insanı bambaşka alemlere götürüyor, <br />Hem de bir gün geri getirmeyiverse, can-û gönülden “kalayım elbet burada” dedirtecek yerlere…<br /><br /><br />ve yeniden gözlerimi kapatıp şu dünyanın debdebelerine rağmen fısıldıyorum kendi kulağıma<br />“kuş ölür, sen uçuşu hatırla”</span><br />
<br />
<span>"Alıntı"</span><br />
<span>Kaynak: Bilinmiyor </span></div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-7774138706604770022018-10-15T09:52:00.002+03:002018-10-15T09:53:53.933+03:00Sen dizime yattın,ben bir hikaye anlattım sana.. <div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc846HrihiojLma_kWHB6axUBP3XTChe3kejPnVHekZo4EswZacaUxlVqSKiKTDVlUlLNa6QvOWYTDkHX8vPmj7mLXyNWX-DVvPVATnOm5vmRD_tuhtHRcpHPN1Fr6ZPz8DA1FNkxXaQRB/s1600/issizadam.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc846HrihiojLma_kWHB6axUBP3XTChe3kejPnVHekZo4EswZacaUxlVqSKiKTDVlUlLNa6QvOWYTDkHX8vPmj7mLXyNWX-DVvPVATnOm5vmRD_tuhtHRcpHPN1Fr6ZPz8DA1FNkxXaQRB/s320/issizadam.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Sen oradaydın ve bir gün benimle tanışacağını bilmiyordun…<br />
<br />
Sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım sana. Büyüdün. kafamda bir hikaye, bilirsin bunu çok severdin ikimize bir mutlu son yazdım sonra. O evde seninle birlikte oturduk, sustuk. Yanımda durdun sessizce. Burası sondu. Başka bir yaşamdı. Sadece biz vardık.<br />
<br />
Bana baktın mavi ve telaşsız. Sustuk başka bir yaşamda başka bir mutlu son. Biz bunu haketmiştik. Hikayemiz orda bir yerde, hep benimle duracak. dayanabilmemin tek yolu bu çünkü.<br />
<br />
İnsanın kokusu hep aynı mı kalırmış, şaşırdım!<b><br /></b><b></b><b></b>
<br />
<div class="pagesv2-sag pagesv2">
</div>
<div>
</div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-39402047127510819162018-10-08T18:06:00.001+03:002018-10-08T18:06:22.545+03:00Beni Öyle Sev ki...<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaU_KMxAGavBMVj6m5c9YTNSXQQcUNjV57RyvFpQz4ZzefJlWgYObnL0GuBYMS8GVpR6woM_zyzGKYbXg9GI-7iwziw_XdLWtg5ZXGcRSY3XTE2g_f_0dtgM7thJTWqz58TYDHaomZzFHu/s1600/sevgi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="418" data-original-width="696" height="192" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaU_KMxAGavBMVj6m5c9YTNSXQQcUNjV57RyvFpQz4ZzefJlWgYObnL0GuBYMS8GVpR6woM_zyzGKYbXg9GI-7iwziw_XdLWtg5ZXGcRSY3XTE2g_f_0dtgM7thJTWqz58TYDHaomZzFHu/s320/sevgi.jpg" width="320" /></a></div>
Sevgiyi başkalarından bekleyen bir insanın duygularını anlatıyordu bu dizeler.. <br /><br />Her sevginin başlangıcı, insan yaşamında güneşin doğduğu andır elbette.<br /> Oysa, çaba harcamadan, birilerinin kendisini sevmesini bekleyenler <br /> başarılı olamazlar hiçbir zaman... Ne sazı konuştururlar,<br /> ne neyi üflerler, ne de şiire varır dilleri... <br /><br />İnsanin bir ömür boyu peşinden koştuğu sevmek nedir peki?<br /> Yüreğin bir başkası için çarpması mı? <br /> Suyun yüzünde, yapraklarını ağır ağır açan bir nilüfer mi yoksa? <br /> Göç mevsimi, yaralı eşini kanatlarıyla örterek <br /> ölümü bekleyen yaban kazlarının vefası mı?<br /> Ya da kayayı delen tomurcuğun direnci mi sevmek? <br /> Kan ve gözyaşından oluşmuş bir dünyanın ortasında bile, <br /> insanı insanla kucaklaştıran duygu mu? <br /><br />Ya sevilmek? <br /> Bir başkasının bakışlarından biricik olduğunu anlamak mı sevilmek?<br /> Yürürken başı biraz daha dik, dudak kıvrımlarını uçarı, <br /> adımları hafif kılan, sevilmek mi yoksa? <br /> Sesin, sıcacık bir hoşgörüye bürünmesi, bütün canlılara yönelik <br /> sevecenlik, artan coşku, sevilmekten mi hep? <br /><br />Ya nedir sevmemek? <br /> Küçük hesaplarla ölçüp biçmek midir karşıdakini?<br /> Hoyrat bir rüzgârın, özenle dizilmiş saksıları devirmesi mi? <br /> Dalganın saldırması mı, adı özlem olan bir kayığa? <br /> Koparıp bir çiçeği yakaya takmak mı yoksa? <br /> Kekliği kafese kapatmak mı, siyah örtüler altında ürkek doğasız bırakıp, <br /> avlarda tuzak olarak kullanmak mı sevmemek? <br /> Canlıyı soyuna nankör kılmak, sonra insanlık dersi vermek mi yoksa? <br /> Bir yudum su uzatmaktan üşenmek mi sevmemek? <br /> Gülümsemekten kaçınmak, okşamanın ince kıyılarına inmemek mi asla? <br /><br />Sevilmemek nasıl bir duygu peki? <br /> Yavru kedileri boğmak mı oyun diye?<br /> Kalın topuklu çizmelerle ezmek mi başakları ya da çocukları? <br /> Nedir hiç sevilmemek? <br /> Bir çölün ortasında durmadan susamak mı?<br /> Kapıları dinlemek mi binbir korkuyla? Para biriktirmek mi aç karnına? <br /> Ökseler, pusatlar yapmak dalları ok gibi sivriltmek mi? <br /> Yaz günleri ateşler yakmak mı kocaman bir şehrin ortasında? <br /> Ölümü izlemek mi keyifle? Nedir sevilmemek? <br /> Ne kadar yabancılaştırır insanı insana?<br /> <br /><br />Havada uçuşan bir sözcük müdür sevgi? <br /> Sezilir mi, tutulur mu, görülür mü? Nasıl bilinir varlığı? <br /> Yalnızca yokluğunda mı anlaşılır tadı? <br /><br />Önce kendini tanımakla başlar sevgi. Kendini onarmakla başlar... <br /> İnsanın, insan olma bilincini, aklıyla, yüreğiyle duymasıyla başlar... <br /> Doğanın ve yaşamın bir parçası olduğunu anlamasıyla... <br /> Yaşam benim için var. Su benim temizliğim. <br /> Ben suyu en uzak dallara taşımalıyım... <br /> Sonra insan var... Doğanın en güzel ürünü... <br /> Üç bin yılda ayağa kalkmayı öğrenen ve beni bugüne hazırlayan insan... <br /> İlmek ilmek örülen kültürümün ilk halkası... <br /> Bir insana duyulan sevgiyle başlayan yaşam... <br /><br />Peki nedir sevgi? <br /> Birlikte bir gülüşü uzatmak, acıyı paylaşıp azaltmak belki de.<br /> Aynı duaya el kaldırmak. Dokunmak biraz. <br /> Kanın, damarlardan akışını hızlandırarak duymak insanın sıcaklığını... <br /> Aynı anda görebilmek bir şimsek çakımını... <br /> Ocağı birlikte üflemek ısınmak için... <br /> İnsan olmanın o eksikliğini güzelliğini sezebilmek karşılıklı. <br /> Tamamlayabilmek birbirini... <br /><br />Bir türlü önleyemediğimiz o ses: "benim onurlanacağım kadar önemli<br /> ama benden bir adım geri..." diyorsa eğer, o sesi susturabilmek... <br /><br />Koltuklara, halılara, kristallere, markalara gösterdiğin özenin <br /> çok fazlasını gösterebilmek bir insana... Duygularını, düşüncelerini<br /> anlamaya çalışmak. Özlemlerini aramak birlikte... <br /><br />Benim ol ama benden bağımsız bireyliğini de koru. <br /> Olduğun gibi kal ama çoğalsın, zenginleşsin içinin erdemi... <br /> Seni ilk sevdiğim gün gibi sürdür kişiliğini ama durmadan gelişelim birlikte... <br /> Birlikteliktir sevgi... Kimsenin kimseyi kullanmadığı... <br /> Kimsenin kimseye hükmetmediği... <br /> Kimsenin kimseyi mülkiyetine geçirmediği... <br /><br />Önce beni bekle duraklarda, sonra bekleyeni olmayan bütün yolcuları... <br /> Önce benim için bir şarkı söyle, sonra bütün sağırlar duysun sesini... <br /> Beni sev!<br /> Öyle sev ki, bütün insanlığı kucaklasın sevgin...</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-71826529835758634102018-10-08T18:03:00.001+03:002018-10-08T18:03:26.456+03:00En Değerli Hediye<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"> <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLVtWn5K5Ah7GfKoQ8X7hdjvdeP89maIU0CSRBE6rFQdIaTto5505_RvttqkyhmArWXwLn8KiCwRSO8paMZnUMd6EM0vWO8ZS7Iei25aQln2Ysd1zQabkkcrpVY72aR3mN6IsbjPXHyByl/s1600/hediye.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="550" data-original-width="900" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLVtWn5K5Ah7GfKoQ8X7hdjvdeP89maIU0CSRBE6rFQdIaTto5505_RvttqkyhmArWXwLn8KiCwRSO8paMZnUMd6EM0vWO8ZS7Iei25aQln2Ysd1zQabkkcrpVY72aR3mN6IsbjPXHyByl/s320/hediye.jpg" width="320"></a></div>
<span id="goog_1699309341"></span><span id="goog_1699309342"></span></span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı. </span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><br>Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. </span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><br>Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu. </span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver." </span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><br>Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler. </span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><br>Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı. </span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><br>Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.</span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><br>Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.</span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"> İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.</span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"> Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. </span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;">Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu. </span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><br>Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:<br>"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.</span></span></span></h3>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"></span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"></span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><br>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"> Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.</span></span></span></h3>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"></span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"></span></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><br>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"> En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.</span></span></span></h3>
<h3 style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"> Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim</span></span></span></h3>
</div><a href="http://www.xn--mehmetgkkaya-bjb.com/2018/10/en-degerli-hediye.html#more">Devamını Oku</a>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-22718452301163537852018-08-25T15:21:00.002+03:002018-08-25T15:21:29.806+03:00Güvercin Uçuverdi (Misket)<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBcJLEbqF70U_uoTmHY2ISZD1C6LcpxSXk9m4VXjUR8Amsl3c_Wza53SkBZGYgRkvAh7zsrR-0P69ettTDOJ6VudNwWn-vTWpk77Ax8ZcX6ErSw-uZiQ0qiq0dEnGbKtOdiUYWIlZm5ZwG/s1600/seni-__zlemek.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="599" data-original-width="900" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBcJLEbqF70U_uoTmHY2ISZD1C6LcpxSXk9m4VXjUR8Amsl3c_Wza53SkBZGYgRkvAh7zsrR-0P69ettTDOJ6VudNwWn-vTWpk77Ax8ZcX6ErSw-uZiQ0qiq0dEnGbKtOdiUYWIlZm5ZwG/s320/seni-__zlemek.jpg" width="320" /></a></div>
Güvercin Uçuverdi (Misket)<br />Ankara’da meşhur bir elma türü olan “misket” bu türküye ismini vermiştir. Evlerinin önündeki misket ağacına çıkıp yollarını gözlediği için sevdiği Osman Efe tarafından “Misket” adı konan Huriye’nin hikâyesini anlatan türküdür. Ankara’nın gözde efelerinden olan yakışıklı Osman Efe ile Huriye’nin gönlü zamanla birbirine kayar. Günlerden bir gün, yiğitliğiyle meşhur Kır Ağa Huriye’yi çeşme başında görür, kısa zaman sonra Misket’i istemeye gelir. Osman Efe ile Kır Ağa meseleyi kendi usullerince çözmek için karşı karşıya gelirler. Kazanan Misket’i alacaktır. Ancak kavga sırasında Osman Efe’nin yiğitliğini gören Kır Ağa çekilir ve Misket’i Osman Efe’ye bıraktığını söyler. Evine doğru gelenleri elma ağacının üzerinden seçmeye çalışan Misket, o kalabalık arasında Kır Ağa’yı görüp de Osman Efe’yi göremeyince başı döner ve ağaçtan düşer. Son nefesini veren genç kızın ardından Osman Efe bir feryat koparır ve bu türküyü yakar.<br />…<br />Güvercinim uyur mu<br />Çağırsam uyanır mı, ben yandım aman<br />Sen orada ben burada<br />Buna can dayanır mı<br />
<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-91022019766760428932018-08-25T15:13:00.004+03:002023-05-16T15:05:23.711+03:00Hekimoğlu Türküsünün Hikayesi<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="648" height="511" src="https://www.youtube.com/embed/mOst0oXFEzQ" title="Hekimoğlu Türküsü - Soner Olgun" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
Hekimoğlu derler benim de aslıma<br />
Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime<br />
Konaklar yaptırdım döşetemedim.<br />
Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim<br />
<br />
Konaklar yaptırdım mermer direkli<br />
Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli <br />
Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi <br />
Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi<br />
<br />
Çiftlice Muhtarı puşttur pezevenk<br />
Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek<br />
Hekimoğlu derler bir ufak uşak<br />
Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek<br />
<br />
Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir.<br />
<br />
Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır.<br />
<br />
İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır.<br />
<br />
Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder.<br />
<br />
Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey, <br />
kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler. <br />
<br />
Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.<br />
<br />
Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla<br />
<br />
işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın <<puştluğu>> yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Özetle <<yaman cenk>> olur orada.<br />
<br />
Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında :<br />
1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor.<br />
<br />
2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya<br />
kadar geliyor ve burada ölüyor. <br />
<br />
Hekimoğlu, tipik bir <<erdemli başkaldırıcı>> örneğidir. Haklı bir nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır.<br />
<br />
Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de <<aynalı martini>> dir. Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen <<aynalı martin>> in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor. <br />
Bu yüzden Hekimoğlu'nun, adı, Hekimoğlu'nun adı <<aynalı martin>>le özdeşleşmiştir.<br />
<br />
<br />
<br />
Kaynak:<br />
Mehmet Bayrak<br />
Eşkıyalık ve Eşkıya Türküleri, <br />
Yorum Yayınları Ankara 1985
</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-25911973913607191222018-08-25T15:06:00.002+03:002018-08-25T15:08:03.786+03:00Deniz Üstü Köpürür Hikayesi<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2xL_iudD4qp9wj4M5etk0Qwhi-hUHiJ0oR71OczHNkRersK-Gwd4DEazkL4NMJ7REkIyuBRRrNk9P3KCvL3UJN_-ThMzOMfAjx4nLI8L2CRRyZBS8sDEC1Y5ATVnVatE23p0NHNxx9FRQ/s1600/deniz-neden-kopurur_646x340.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="340" data-original-width="646" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2xL_iudD4qp9wj4M5etk0Qwhi-hUHiJ0oR71OczHNkRersK-Gwd4DEazkL4NMJ7REkIyuBRRrNk9P3KCvL3UJN_-ThMzOMfAjx4nLI8L2CRRyZBS8sDEC1Y5ATVnVatE23p0NHNxx9FRQ/s400/deniz-neden-kopurur_646x340.jpg" width="400" /></a></div>
Şu Ula'nın düğünleri düğündür hani...<br />
<br />
Erkekler oğlan evinde yiyip içip yan gelirler; kız evinde de eğlence gırla gider. Bağda üzüm toplayan, bahçede sebze çapalayan, tarlada tütün kıran kızlar; düğün günü, güzellik suyuna batıp çıkmış gibi olurlar. Düğünlüklerini giyip, saçlarını tarayan kızlar, huri-melek kesiliverirler.<br />
<br />
Tef vurup cümbüş çaldı mı; kendinizi düğünde değil, periler ülkesinde sanırsınız. Kızlar salınır da, meydan kız görür.<br />
<br />
Bu yüzden, Datça'lı Durmuş :<br />
Senin çocuk kara-mara ama, hayli şirin yahu! diyenlere, göğsünü gere gere şu karşılığı verir:<br />
-Eee, ne olsa O'nun anası Ula'lıdır...<br />
Demesi o ki Datça'lı Durmuş'un; Ula'nın havası-suyu, güzellik<br />
ılıcasından daha etkilidir. Bundan olacak, ULA köylüklerinin köylüleri oğullarını ortaokulda okusun diye, kızlarını yorgan -dikiş öğrensin diye Ula'ya yollamanın yolunu ararlar.<br />
<br />
Çaydere'li Osman, dayısıoğlu Nasuh Çavuş'un gelin almasında Ula'ya geldi. Alay, koca Marçal dağlarını aşıp Ula'ya geldiğinde, kız evinde çalgı-çengi sürüp gidiyordu. İlçenin genç kızları halka olmuş; <<Ay alaylar bulaylar -Temeli de süzgün alaylar>> oyununu oynuyorlardı.<br />
<br />
Osman, hayat (avlu) kapısının yanındaki duvarın üstüne dikilip, oynayan kızlara bir göz gezdirdi. Gözleri bir kızın üzerinde mıhlandı kaldı. Hay bakmaz olaydı! Osman'ın gönlü ırmak olup, Balcıların kızı Gülayşe'ye akıverdi.<br />
<br />
Çaydere'li olanca gücüyle asıldığı halde, bakışlarını Gülayşe'den koparamıyordu. Sanki herkes Osman"ın kime, hangi duyguyla baktığını seziyordu. Osman ne gözlerine söz geçirebiliyordu, ne de gönlüne... Artık gönlüne kendi beyni değil; Gülayşe buyruktu.<br />
<br />
Gülayşe ile ona bakmış, gülümsemiş miydi, ne!<br />
<br />
Osman, gelin alayıyle birlikte Çaydere'ye dönerken; <<içimde bulgur kaynıyor: kafamda kireç söndürülüyor>> dediği zaman, yanındaki Çiftçilerin Mehmet; <<Osman mı anlamsız konuşuyor, ben mi anlamıyorum...>> demekten kendini alıkoyamadı.<br />
<br />
O günden öte Osman, ULA düğünlerinin çağrılmayan konuğu olmuştu. Çizmelerini parlatıp atına atlıyor, soluğu Ula'da alıyordu. Marçal dağlarında, Kabaca Pıynar'ın dibindeki yatıra mum adayıp, Gülayşe'ye kavuşmak için dua etmeyi unutmuyordu.<br />
<br />
Çoğu düğünlerde Gülayşe'yi görmüyordu. Ama bir de gördü mü, içinin tüm denizleri köpürüyordu.<br />
<br />
Yine böyle bir düğünde, Gülayşe'ye <<gel Ayşe>> diyecek cesareti toplayabilmek için, birkaç şişe rakıyı su gibi içti. Neydi o öyle? Ayşe mi dönüyordu, dünya mı?<br />
<br />
Derken biri ilişti koluna:<br />
<br />
-Gel be dost, dedi, <<derdin var anlaşılan. Gel bizim meclisimize katıl...>><br />
<br />
Çaydere'li Osman, kendini Ula'lı gençlerin sofra kurdukları hasırın üstünde buldu. Herkes dostça bakıyordu kendisine. Merhabalaştıktan sonra, bir kadeh sundular ona da.<br />
<br />
Dülger Bekir'lerin Selver, bağlamasını düzenleyip, telleri üzerinde, telleri gezdirirken sordu :<br />
<br />
-Merakımı bağışla Osman arkadaş UIa düğünlerini kaçırmayışının nedeni ne ola ki?<br />
<br />
O güne dek bağlamayı eline bile almamış olan Çaydere'li Osman, birden irkildi. Yeniden doğmuş gibi oldu. Selver'in elinden bağlamayı aldı. O gün çalıp çığırdığı, sevilen bir Ula türküsü olarak günümüze kaldı. Kuşkusuz yarına da kalacak :<br />
<br />
Deniz üstü köpürü, ah yarim, lilay lilalay Iom <br />
Kayığa da binsem götürür ah yarim ah<br />
Benim de buraya geldiğim ah yarim lilalay lilalay lom <br />
Bir güzelden ötürü ah yarim ah<br />
<br />
Karıncanın katarı ah yarim lilalay lilalay lom <br />
Yüreğime değdi batarı ah yarim ah<br />
Benim de buraya geldiğim ah yarim lilalay lilalay lom <br />
Bir güzelin hatırı ah yarim ah<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/joOzEkOIors/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/joOzEkOIors?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Kaynak:<br />
Ahmet Günday<br />
Bağlama Metodu<br />
Notaları ile Halk Türküleri<br />
ve Türkü Hikayeleri Nisan 1977</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7865866002693665907.post-44140428679295101932018-05-01T12:35:00.000+03:002018-05-01T12:44:25.168+03:00Raf feat. Jabbar – Deeperise<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/9I16FhnSa-c/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/9I16FhnSa-c?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
<br />
<span style="font-size: large;"><b>Tenime yazılmışsın</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Elimden ne gelir</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>İçime kazınmışsın</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Beynim</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Kalbime yenilir</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b><br /></b></span>
<span style="font-size: large;"><b>Çıkmadın aklımdan bir gün</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Yüzün hep gözümün ucunda</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Kendini bi duvar gibi</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Ördün karşıma</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b><br /></b></span>
<span style="font-size: large;"><b>Bulursun, ararsan hata</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Hep ölçer biçersen, cefa</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Unutulur gidersin</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Kaldırırlar rafa</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b><br /></b></span>
<span style="font-size: large;"><b>Söz: Mücahit Turan</b></span><br />
<span style="font-size: large;"><b>Müzik: Mücahit Turan</b></span></div>
Unknownnoreply@blogger.com